Shayna Onyx Ainscough 7. Sınıf Ravenclaw Öğrencisi
Mesaj Sayısı : 74 Yaş : 31 Yaşım(Rp\'de) : 17 Asam : 18.5 inç, ejderha yüreği lifi, okaliptüs ağacından yapılma, bükülmez Kan Saflığı : Safkan En Belirgin Özelliği : Karalılık. Ruh haliniz : Kayıt tarihi : 04/08/08
| Konu: Ainscough, Shayna Onyx Salı Ağus. 05, 2008 12:33 pm | |
| Ad: Shayna Onyx Soyad: Ainscough Bina: Ravenclaw Okul: Hogwarts Kaçıncı sınıfı istiyorum neden?: Size bırakıyorum. RP: Ve hayatındaki en değerli insana ait olan beden birdenbire yere düştü. Bir çığlık…Beyaz yüzü acıyla gerildi ve birdenbire açıldı gözleri. Alnına dökülen sarı kahkülleri terden sırılsıklam olmuş, alnına yapışmıştı. Vücudunun geri kalanının alnından bir farkı olmadığının bilincinde başını yastığından kaldırıp doğruldu. Ayağa kalktı. Hem görmüş olduğu kâbustan hem de vücudundaki ıslaklıktan kurtulmak isteğiyle odasının bir köşesinde bulunan kendi banyosuna ilerledi.
Bruce, onun hayatındaki en değerli kişiydi. Arkadaşlarından, derslerinden, annesinden, ablasından, tüm kuzenlerinden daha değerliydi onun için… Babası Shayna’nın on yaşına girdiğinden tam bir ay sonra ölmüştü. Ağabeyi Bruce o zaman on sekiz yaşındaydı. Annesi Julie ve ablası Charlotte lüks yaşamlarıyla ailenin adını her şeyden önde görerek evlerinde sayısız parti düzenlemişlerdi. Bruce ise ailesinin hazır parasının bir gün biteceğinin bilincinde oradan oraya koşturmuş sihir bakanlığında iyi bir yere getirilmek için çalışmıştı. Onyx, değer yargılarının Julie ve Charlotte’dan farklı olduğunu biliyordu. Ve bunu onlara söylediğinde evde kıyametler kopmuştu. Oynx ise onlara cevap verken hiç çekinmemiş, her türlü tartışmaya dalmıştı gözünü kırpmadan… Bruce her zaman yakışıklı bir yüze, düzgün bir fiziğe sahip olmuştu. Bu ilk başlarda her fırsatta ona benzetilen Onyx için bir sorun değildi. Ancak sonraları, annesi ve Charlotte davetlere daha fazla soylu cadı ve büyücüleri çekmek için Bruce’un yüzünü kullanmaya başlayınca Onyx daha fazla dayanamaz duruma gelmiş. İkisinden de kat be kat küçük oluşuna aldırmadan mücadeleye girişmişti. Bruce’un da yanında olacağını biliyordu ama olan yine Bruce’a olmuştu. Bir yandan iki taraf arasında ara yapmaya çalışıp bir yandan da istekleri karşılamaya çalışmış. Birden bire yıpranmıştı. Durum böyle olunca Onyx, onu üzmeyi göze alamamış kavgadan çekilmiş Hogwarts’a gitmediği zamanlarda evdeki olayları gözü kapalı seyretmişti.
Kenarları gümüşten yapılma, üzerine Shayna Onyx adının oyulmuş olduğu Bruce’un son yaş günü hediyesinin önünde ayakta durmaktaydı. Yeni kurumuş olan uzun saçlarını bir kez daha fırçalıyordu. Siyah pantolonu, bordo gömleğinin üzerine limon yeşili cüppesini geçirdi. Komodinin çekmecesini açtı. Asası orada durmaktaydı işte ve asasının yanında duran avuç içi büyüklüğünde bir haç. Önce şaşırmış gibi baktı haça. Bruce’un öldürüldüğünü gördüğü kâbustan yeni uyanmıştı ve şimdi o haçı görmek duygularının bir sel alıp içinden boşalmasına sebep olabilirdi. Ama öyle olmadı. Çekmeceye doğru eğildi Onyx. Asasının hassas yüzeyine temas etti önce. Kabuğun eli altındaki dokusuna hayran kalmıştı. Tam eline alacakken kararını değiştirdi, hemen yanındaki metal hacı kavradı ve çıkardı onu yerinden. Oysa daha dün cebinden çıkarmıştı haçı, şimdi ise çok daha farklı anlamlar yüklüyordu ona. Başı düşüncelerle dolu oturdu yatağına. Haçı kucağına bıraktı. Gözlerini kırpmadan bakıyordu haça… Babasının ölümünden sonra ona verilen, saf gümüşten yapılma kenarlarında zümrütten ufacık taşlar bulunan bir haçtı bu. ”Garip!" diye mırıldandı Onyx… Evet, ortada garip olan bir şey vardı. Babasının ölmesine izin veren, ağabeyi Bruce’un yaşamını mahveden Tanrı’nın Charlotte’a bol bol gülücük vermesini bir türlü sindirememişti Onyx. Tanrı’ya olan inancını o günlerde kaybeden Onyx şimdi düşünüyordu da daima yanında taşıdığı bu metal parçasından kutsal inancın sembolü olan bu haçtan medet ummamış mıydı? ”Çünkü o babamındı.” Sanki kendi kendisine emir vermek ister gibi sert bir sesle konuşmuştu. Kendi sesinden başka seslerde duyar gibi oldu ve aceleyle ayağa fırladı.
Yanılmamıştı. Charlotte, Onyx’in odasının kapısında dikiliyordu. Ayağının dibine düşen haça doğru çevirmişti bakışlarını. Yeşil gözleri ve minik burnu Onyx’le aralarındaki tek benzerlikti. Charlotte’un beline kadar uzanan iri dalgalı siyah saçları, incecik bir dudağı vardı. Boyu Onyx’inki kadar uzun değildi. Ama şimdi tüm kozlar onun elindeydi
Onyx, haçı almaya yeltendi. Aralarında fazla mesafe olduğu için Charlotte kapmıştı haçı. Hiç görmediği bir şeymiş gibi her detayına kadar inceliyor, elini haçın soğuk yüzüne değdiriyordu. Sonra incecik dudakları açıldı ve inci gibi dişleri ortaya çıktı. Ardından kahkahası duyuldu. O iğneleyici, aşağılayıcı, kulak tırmalayan kahkahası…
”Bu nedir küçük Onyx? Söylesene nedir bu?”
Onyx, kanın damarlarındaki akışının hızlanmaya başladığını fark etti. ‘Ne istiyorsun’ der gibi baktı Charlotte'a. Oysa Charlotte’ın ne istediğinin farkındaydı. Charlotte Onyx’in ne yaptığını daha anlayamamışken Onyx açık duran komodin çekmecesinden asasını alıp ona doğrultmuştu. Charlotte anlam veremezcesine baktı, sonra az önceki kahkahasından daha alaycı olanından bir tane attı. Birisi var mı diye arkasına baktı ve kimsenin olmadığına emin olunca odaya girip kapıyı ardından kapattı.
”Ne zannediyorsun ha? Bana büyü yapabileceğini mi? Senden daha güçlü büyüler yapabilirim ayrıca şimdi bana bir büyü yapsan Hogwarts’a adım atabilir misin bir daha?”
Deyip durakladı. Onyx’in yüzündeki çaresizlik ifadesinden güç almışçasına gülümsedi keyifle. ”Ben okulu bitirdikten sonra kurallar değişmiş olamaz herhalde.” diye tamamladı sözlerini.
Şaşkınlığını üzerinden atmaya çalıştı Onyx. Maalesef ki hala bir Hogwarts öğrencisi olduğunu ve okul dışarısında büyü yapmak için reşit olmadığını unutmuştu. Yani kozlar yine Charlotte’daydı. Ancak Onyx Ainscoughlara özgü olan o inadın damarlarında akan kanın içerisinde süzülmekte olduğunu hissetti. Teslim olmaya niyetli değildi. ”Peki öyle olsun Charlotte, sen haklı ol ilk kez. Ama bu haçımı bana vermen gerektiği gerçeğinin önüne geçmiyor.” dedi tüm cesaretiyle. Tüm sinir hücreleri ayağa kalkmış savruluyor, mantığı kavga çıkarmaması için yalvarıyordu adeta. Ya eski bir kavga küllerinden doğacaktı ya da evdeki kötü sessizlik devam edecekti saltanatına. Sessizliğin saltanatını ve böylecek susmayı seçti Onyx. Bruce'a yardım etmek için susmayı...
Charlotte haça baktı bir kez daha ardından Onyx’le aynı hizada buluştu gözleri. İki kız kardeş karşılıklı durmuştu; damarlarında aynı kanın aktığını, babalarının göz rengine sahip olduklarını, aynı inatçı ruhu paylaştıklarını bilerek…
Gülümsedi Charlotte. İçten gelen, hüzünlü bir tebessümdü bu, silik bir tebessüm… ”Birde bana bencil olduğumu söylersin. Sen nesin Onyx? O’nun sadece senin baban olduğunu düşünürken bencillik değil de nedir bu yaptığın? Kabul et sen de en az benim kadar bencilsin Onyx.”deyip durakladı. Onyx’in hayretle çatılmış sarıkaşlarına, pürüzsüz cildine, kapalı duran dolgun dudaklarına baktı. ”Anlamıyorsun değil mi? Benim de babamı özlediğimi anlamıyorsun, inanamıyorsun buna. Ama özledim tamam mı ufaklık, özledim.” dedi ve Onyx’in cevap vermesine fırsat vermeyecek kadar hızlı bir şekilde haçı onun eline bırakıp odanın kapısını açtı.
Elindeki haça baktı Onyx sonra kapının dışında duran zümrüt yeşili cüppeli ablasına. Az önce konuştuklarını şeyin gerçeklik payını merak edercesine bakıyordu Charlotte’ın yüzüne. Gerçekten olmuş muydu? Charlotte babalarını özlediğini söylemiş miydi? Elbette ki söylemişti az önce konuşan oydu işte, Charlotte’ın ta kendisi. Ancak o tüm konuşulanları Onyx’in odasında bırakmış olacak her zamanki gibi resmi bir sesle ”Annem ve Bruce aşağıya inmeni bekliyor. Misafirlerimiz gelecek. Hazırlanmak için acele etsen iyi olur.”demiş ve Onyx’e fırsat bırakmadan koridor boyunca ilerlemeye başlamıştı bile.
Onyx, yaşadığı şaşkınlığı üzerinden atamadan krem rengi, göğüs altından büzmeli, siyah işlemeli, ayak bileğine kadar uzanan elbise giyip siyah topuklu ayakkabılarını geçirdi ve makyajsız inerse annesinin çok kızacağını bilerek kırmızı rujunu sürdü. Asayı koymak için özel olarak yapılan gizli cebine asasının yanında haçını da koydu her zaman güç vermesi dileğiyle... Odasından çıktı.
Mermer merdiven trabzanlarına tutunup merdiveni kaplayan bordo halı üzerinden yürüdü. Merdivenlerin bittiği yerde altın renginde kocaman bir ay na vardı ve Onyx bu boy aynasından kendisini izlemekteydi. "Mr. Ainscough sizi bekliyor." diyen hizmetçi onun kendisine baktığını görmüş olacak çekine çekine söylemişti bunları. Onyx ise hizmetçiye tebessüm etmekle yetinip konukların ağırlandığı salona doğru yürüdü.
İçeride pek çok konuk vardı her zamanki gibi ve Hogwarts'tan bir kaç çocuğunda orada olduğunu gördü Onyx. Annesinin hazırlanması için Charlotte'ı özel olarak göndermesinin nedenini şimdi anlıyordu. O, tüm bu düşüncelerle boğuşurken "Merhaba Prensesim."diyen kişiye döndü. Ağabeyi Bruce'un bu kadar yakınına gelmiş olduğunu farketmemişti. O'nun pürüzsüz cildine, erkeksilik katmak için kirli bir sakalla pekiştirdiği kendisininkine benzeyen dudaklarının ve burnunun kusursuz göründüğü bebeksi yüzüne, dikilmiş olan sarı saçlarına bakıp gülümsedi. "Size de merhabalar prensim." deyip sarıldı ağabeyine.
Geri çekilip de etrafa bakınınca Charlotte'ın ileride onları gözlemekte olduğunu gördü. Ve, o an anladı birden. Ne kadar çabalasan da karşındakinin gördüğüydü rengin, daha ötesi değil. Aynı oranda karşındakine değer verdiğin kadar değer görürdün, daha fazla değil. Karşındaki nasılsa sende oydun; bazen bencil, bazen soğuk, bazen sevimsiz olabilirdin...
| |
|
Paul Walker Admin/Durmstrang Okulu Müdürü/Düello Sanatları Profesörü
Mesaj Sayısı : 4137 Yaş : 33 Nerden? : Londra Rp Sevgilim : Keira Knightley Savaş Tarafım : Zümrüdüanka Yoldaşlığı Yaşım(Rp\'de) : 25 Asam : Hipogrif Pençesi Kan Saflığı : Melez En Belirgin Özelliği : Aşırı İyimserimdir Ruh haliniz : Kayıt tarihi : 18/04/08
Kişi sayfası Büyü Gücü: (100/100) Rp Gücü: (100/100)
| |